Hep Kaybeden Üçlü! Simca, Matra, Talbot… Birbiriyle organik bağları hiç ayrılmayan bu üç otomobil üreticisi ilginç denemelerle hep otomotiv endüstrisinin içinde yer aldılar. Ne var ki üçü de bir türlü “yırtamadı”, hep yaşamak için boğuştu, himaye edecek güç aradı durdu… Bunların en eskisi, Fransız zannedilmesine karşın İngiliz markası oan Talbot. Şöyle ki, Fransız Clement-Bayard marka otomobilleri İngiltere’ye ithal edip satan kuruluş olan Talbot, 1903′te kuruldu. Kuruluş yıllarını 1. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz ordusuna ambulans üreterek geçiren firma, 1913′te 160 km/s’e ulaşan ilk otomobili üreterek motorsporlarında da boy gösterdi. Ama 1938′de fabrikaya kilit vurdu. Zayıf bir kuruluş olarak sürekli el değiştiren ve ortak alan Talbot, bir türlü ayağa kalkamadı. 2. Dünya Savaşı sonrası Chrysler’ın Avrupa’da pazar kazanmak için satın aldığı marka, Britanya’da üretilip satılan küçük “Amerikan”larda kullanıldı. 1951-1953 arası Formula 1 Şampiyonası’nda yer alan markanın 1979-1984 arası WRC deneyimleri de var. 1979′da PSA Grubu Fransa ve İngiltere’deki Chrysler üretim tesislerini devralırken grup bünyesine geçti. Bu yılların belki de tek başarısı Jean Todt’un kurduğu Peugeot Talbot Sport takımıydı. Peugeot alt yapılı düşük fiyatlı otomobiller üretilen bu yıllarda kayda değer bir başarı elde edilemedi ve otomobil üretimine 1986, hafif ticari araç üretimineyse 1992′de son verildi. 2008′den beri PSA Grubu bünyesinde Talbot’un Renault’nun Dacia’da izlediği modelin benzeri uygulanarak düşük bütçeler için öncelikle Çin pazarını hedefleyen üretim yapması planlanıyor!
Simca ise Fransız markası olsa da Paris’teki Fiat ithalatçısı bir İtalyan olan Enrico T. Pigozzi tarafından kurulmuş bir marka! 1934′te kurulan Simca (Société Industrielle de Mécanique et Carrosserie Automobile), ilk dönemlerinde Fiat destekli üretilen küçük şehir otomobilleriyle tanındı. 1954′te Ford Fransa tarafından alınan Simca, 1958′de Talbot’a satıldı. Aynı yıl Ford, Simca’daki hissesini Chrysler’a devretti. 1970′den itibaren Chrysler-Simca olarak anılan marka 1979′de Talbot ile birlikte Peugeot ve Citroen’den oluşan PSA Grubu’na satıldı. Kaderi elden ele dolaşmakla geçen Simca’nın en önemli başarısı, 1979′de Car of the Year seçilen Chrysler, Dodge ve Plymouth markasını da taşıyan 100 modeli oldu. PSA’nın küçük çocuğu olarak 1980′lerin sonuna kadar ucuz otomobilleriyle yaşayan marka, en son Güney Amerika ülkelerinde görülmüştü.
Ve Matra! Aslında Matra’yı kaybeden olarak nitelemek hata olabilir, onların burada olmasının nedeni kendi markasını yüceltecek üretiminin olmaması. Yoksa Fransız devriminde genelde başrolde Matra var! Mécanique Aviation TRAction’un kısaltması olan marka, ilk yıllarında hava ve uzay teknolojisine yoğunlaşmıştı. Ancak şirket yöneticileri yenilikçi fikirleriyle spor otomobiller arasında öne çıkmayı planladı. 1965′te Jean-Luc Lagardere tarafından kurulan firma genelde Renault’nun himayesinde var olma savaşı içinde oldu. DJet, Bonnet Jet, 530, Bagheera, Murena gibi Renault motorlu spor otomobilleriyle küçük adetlerde butik üretim yapan Matra’nın en önemli başarısı SUV’ların atası sayılan projesi Rancho oldu. Murena’da uygulanan üç koltuklu ve ortadan motorlu coupe konseptiyse eşsiz bir projeydi. Matra’nın getirdiği yenilikçi fikirler, Renault’nun ilk Avrupa’daki minivan Espace’ın üretimini Matra’ya vermesini sağladı. Büyük başarı getiren bu tasarımın Matra ürünü olduğunu profesyoneller dışında kimse bilmedi. Üzerinde taşıdığı marka Renault idi. Yine Renault yeniliği zannedilen Avantime’ın da Matra tarafından tasarlanıp geliştirildiğini bilenler parmak kaldırabilir mi?
(Bu ayrı bir yazı konusu olacak) 2003 yılında Pininfarina tarafından alınan Matra, 2009′da yine el değiştirdi ve Segula’ya satıldı. Tarihi boyunca çok iyi tasarımları olsa da hiç göz önüne çıkamayan Matra’nın F1-F2 tarihinde de önemli projeleri oldu. En önemlisi Jackie Stewart’ın Matra-Ford ile 1969′da kazandığı F1 pilotlar şampiyonluğu oldu.
Birbirinden bağımsız da olsalar aynı otomobil üzerinde kendi markalarını da yalnız ya da beraber de taşısalar bu üç marka hiçbir zaman A sınıfına yükselemedi. Hep büyükleri bir -ya da birkaç!- adım geriden takip etmeye mahkum kaldılar…
Alıntı :
http://i-motoring.com/hep-kaybeden-uclu