škodaturkey.com
Biz bir aileyiz...

Geceniz mübarek olsun yolunuz vahiyle aydınlansın

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fenomen

  • OCTAVİA 1.6 FSİ 115 PS
  • Kahraman Üye
  • *****
    • İleti: 10534
    • Profili Görüntüle
Arkadaşlar bildiğiniz gibi bugün miraç kandili diye bilinen bir gecenin yıldönümü.Ben kandillerin öylesine kutlandığı kuru bir kutlamayı uygun bulmuyorum.Zira ne peygamber döneminde,ne raşit halifeler döneminde kutlama olmamıştır.İlk kandil kutlaması Şii fatımilerin mısır'ı işgali sonrası kutlandığını daha sonra Osmanlı döneminde III.Murat döneminde sarayda protokolun kutladığını daha sonraları halkın saraya katılarak kutladığını görüyoruz.

Onun için ben bu gece miraç kandili kutlamaktan ziyade bu gece vahyedilen 17.sure olan isra(peygamberin mescidi haramdan-kabe-mescidi aksaya-uzak mescid'e geceleyin yürümesi ve bazı ayetlerin kendisine vahyedilmesi olayıdır.Bu ayetlerin 100.ayete kadar olan kısmını kopyalıyorum merak edenler diğer kalan ayetleri merak edenler okusunlar ve bu ayetleri iyiden iyiye düşünsünler/düşünelim.

Buyrun arkadaşlar okumak isteyenlere;


(17). İSRÂ SÛRESİ
MEKKÎ, 111 ÂYET.
GİRİŞ:
Âdını 1. Âyetteki سرى - esra fiilinin mastarı olan إسراء - isrâ sözcüğünden alan Sûre Mekke'de 50. sırada inmiştir. Sûrenin 26'ıncı, 32'inci, 33'üncü, 57'inci ve 73-80'inci Âyetlerinin Medenî olduğu nakledilmesine rağmen, –tahlillerini yaparken açıklayacağımız gibi,– biz, 73–77. Âyetlerin Mekkî olduğunu düşünüyoruz. Medeni oldukları belirtilen diğer Âyetlerin Mekkî bir Sûre olan İsrâ Sûresi içinde yer almasının sebebini de Mushaf'ı tertip eden sahabe heyetinin Âyetleri bu şekilde tertip etmesi olarak görüyoruz. [50–1]  
Sûrenin giriş bölümünde "İsrâîloğulları"ndan bahsedildiği için Sûreye "Benû İsrâîl Sûresi" de denmektedir.
Allah'ın koyduğu hikmetlerden birçoğunun sayılıp döküldüğü Sûrenin ana ekseni "iman"dır. Sûrede Allah'ın varlığı, birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme konuları üzerinde çokça durulmuş, bu konularla bağlantılı olarak peygamberimizin kimliği, Allah'ın ona desteği ve çeşitli mu’cizeler hakkında çeşitli bilgiler verilmiştir.
Sûrede ayrıca İsrâiloğullarının yakın tarihine de değinilmiş, azmaları ve fesat çıkarmaları sonucu esaret, sürgün gibi cezalara çarptırıldıkları açıklanmıştır. Hatırlanacak olursa, bundan evvelki Sûrelerde çeşitli yönlerden İsrâiloğullarının üzerinde durulmuş, bir önceki Sûre olan Kasas Sûresinde ise Ehlikitap'ın akıllı ve adil olanlarının Kur'ân'a inandıkları ve böyle bir kitap beklentisi içinde oldukları bildirilmişti. Bu Sûrede de İsrâiloğullarının bilginlerinin peygamberimizi gözetim altında tuttukları; onun hak elçi, getirdiği kitabın da hak olduğuna kanaat getirerek teslimiyetle yere kapandıkları anlatılmaktadır.
Sûrenin 1. Âyetinin tahlilinde açıklanacağı gibi, İsrâ Sûresi Kasas Sûresi'nin devamı mahiyetindedir. Özellikle 1. Âyeti Kasas Sûresi'nin 85–88. Âyetlerinin devamı olarak okunduğunda, hem Kasas Sûresi'nin 85–88. Âyetlerinin oluşturduğu pasaj hem de İsrâ Sûresi'nin 1. Âyeti daha iyi anlaşılmaktadır.
ÂYETLERİN MEALLERİ:
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA.

1.         "Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten zat, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.

2–3.       Mûsâ'ya da kitap verdik ve Benim astlarımdan "vekil"  edinmeyiniz diye onu [Kitab'ı], İsrâîl oğulları; Nûh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar için kılavuz kıldık. Şüphesiz o [Nûh] çok şükredici bir kuldu.

4.         Ve Biz İsrâîloğullarına Kitap'ta/yazgıda şunu gerçekleştirdik: "Kesinlikle siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız/fesat bulacaksınız [bozguna uğrayacaksınız] ve kesinlikle büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."

5.         İşte o ikisinden birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik de onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Ve o yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.

6.         Sonra sizi tekrar onların [güçlü kulların] üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve sizi işe yarayanlar açısından daha çok kıldık.

7.         –Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun [kendisi] içindir.– Artık diğer fesadınızın zamanı gelince de yüzlerinizi kötülemeleri [size kötülük yapmaları], ilk kez girdikleri gibi yine mescide [Beytü'l-Makdis'e] girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için (üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz).

8.         Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ve eğer siz döndüyseniz Biz de döndük. Ve Biz cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan kıldık.

9–10.      Şüphesiz ki bu Kur'an, insanları en doğru ve en sağlam şeye [rüşde, yola] kılavuzlar. Ve sâlihâtı işleyen müminlere kendileri için kesinlikle ve kesinlikle büyük bir ecir olduğunu ve âhirete inanmayan kişiler için Bizim can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.

11.        Ve insan, hayrı davet eder gibi kötülüğü davet eder. Ve insan çok acelecidir.

12.        Ve Biz geceyi ve gündüzü iki Âyet kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin Âyetini silip,  bir gördürücü olarak, gündüzün Âyetini kıldık [getirdik]. Ve Biz her şeyi detaylandırdıkça detaylandırdık.

13–14.     Ve her insanın kendi kuşunu ayrılmayacak şekilde boynuna doladık. Ve biz kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı onun için çıkarırız. –"Oku kendi kitabını! Bugün nefsin [kendi zatın], kendine karşı hesap sorucu olarak sana o yeter!"–

15.        Kim doğru yolu bulursa sırf kendi iyiliği için doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık.

16.        Ve Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine emrederiz de onlar orada fâsıklık ederler. Artık oranın üzerine Söz hakk olur da Biz orayı kökünden darmadağın ederiz.

17.        Ve Biz Nûh'tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Ve kullarının günahlarını hakkıyla haberdar olan ve en iyi gören olarak Rabbin yeter.

18.        Her kim aceleciyi [çarçabuk geçen dünyayı] isterse, istediğimiz kimseye, dilediğimiz şeyi çabuklaştırırız. Sonra onun için cehennemi kılarız [hazırlarız]; kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.

19.        Kim de âhireti isterse ve mümin olarak ona [âhirete] yaraşır bir çaba ile onun [âhiret] için çalışırsa, işte öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

20.        Hepsine; onlara [dünyayı isteyenlere] ve bunlara [âhireti isteyenlere] Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

21.        Onların bir kısmını bir kısmı üzerine fazlalıklı kıldığımıza bir bak! Elbette âhiret, dereceler bakımından daha büyüktür, fazlalık bakımından da daha büyüktür.

22.        Allah ile birlikte başka bir ilâh kılma [edinme, tanıma] ! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23–24.     Ve senin Rabbin kesin olarak şunları gerçekleştirdi [karar altına aldı]: Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara "öf"  deme,  onları azarlama. Ve ikisine de kerim [onurlu, tatlı ve güzel] söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: "Rabbim! Onların beni küçükten terbiye ettikleri gibi, onlara rahmet et."

25.        Sizin Rabbiniz içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer sâlihler olursanız elbette O tam anlamıyla dönenleri bağışlayıcıdır.

26–27.     Yakınlık sahibine, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver. Ve saçıp savurma. –Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytân ise Rabbine karşı çok nankördür.–

28.        Ve eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti arayarak, onlardan [akraba, yoksul ve yolda kalmıştan] yüz çevirirsen, o vakit de kendilerine yumuşak ve tatlı [onların ağırına gitmeyecek] bir söz söyle.

29.        Ve elini boynuna bağlanmış kılma [cimri olma], onu büsbütün de saçma [israf etme]. Aksi hâlde kınanmış ve yaptığına pişman olur kalırsın.

30.        Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediği için rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından gerçekten haberdardır, hakkıyla görendir.

31.        Ve yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi Biz rızklandırırız/besleriz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.

32.        Zinaya da yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, iğrençliktir ve kötü bir yoldur.

33.        Ve hakk ile olmadıkça, Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin. Ve kim zulüm edilerek öldürülürse, Biz onun velisine bir güç [yetki] vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Şüphesiz o [öldürülen/veli] yardım olunmuştur.

34.        Ergenlik çağına erinceye kadar yetimin malına da yaklaşmayın. En güzel bir şekilde olması müstesna. Ahdi de yerine getirin. Şüphesiz ahitte [verilen sözde] sorumluluk vardır.

35.        Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve dosdoğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve te’vîl [sonuç, uygulama] olarak daha güzeldir.

36.        Ve hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Şüphesiz kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan sorumludurlar.

37.        Ve yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Şüphesiz ki sen asla yeri yaramazsın ve boyca dağlara erişemezsin.

38.        Kötü olan bütün bunlar, Rabbinin katında hoşlanılmayan şeylerdir.

39.        İşte bunlar [yukarıda belirlenen ilkeler, emirler], Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerden [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden] bazılarıdır. Allah'la beraber başka bir ilâh edinme. Aksi halde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.

41.        Biz, bu Kur'ân'da, akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik [açıkladık]. Ve bu [açıklamalar] ancak onların nefretini artırmıştır.

42.        De ki: "Eğer dedikleri gibi O'nun [Allah] ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bunlar [ilâhlar] Arş'ın sahibine bir yol ararlardı."

40.        Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Şüphesiz ki siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz.

43.        O [Allah] , onların dediklerinden büyük bir yücelikle münezzeh ve pek yücedir.

44.        Yedi gök, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi kavramıyorsunuz. Şüphesiz ki O, halimdir, çok bağışlayandır.

45.        Kur'ân okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez/gizli bir perde kıldık.

46.        Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık kıldık. Ve sen Kur'ân'da sadece Rabbini ‘bir ve tek' olarak andığın zaman, nefretle kaçar vaziyette gerisin geriye giderler.

47.        Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zâlimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.

48.        Senin için nasıl misaller verdiklerine bir bak! Böylece sapıklığa düştüler! Artık bir yola da güçleri yetmez.

49.        Ve onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz, yeni bir yaratılışla diriltilecek miyiz?"

50–52.     De ki: "İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun." Sonra onlar; "Bizi kim geri döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan." Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamandır bu?" diyecekler. De ki: "Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı [diriltileceğiniz] gün, O'nu överek çağrıya uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz."

53.        Kullarıma söyle de en güzel olanı söylesinler. Şüphesiz şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

54.        Sizin Rabbiniz sizi daha iyi bilendir. Dilerse tövbeniz sebebiyle size merhamet eder veyahut dilerse azap eder. Seni de onların üzerine vekil göndermedik.

55.        Ve Rabbin göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Ve andolsun ki Biz, peygamberlerin kimini kiminin üzerine fazlalıklı kıldık. Biz, Dâvûd 'a da Zebur'u verdik.

56.        De ki: "Allah'ın astlarından, ilâh olduğunu iddia ettiğiniz şeyleri çağırın. Göreceksiniz ki onlar, sizden sıkıntıyı kaldırmaya ve değiştirmeye güç yetiremezler.

57.        İşte onlar [ilâh olduğunu iddia ettiğiniz şeyler]; hangisi Rabblerine daha yakın olmak için vesile arayarak yalvaran ve O'nun merhametini uman ve O'nun azabından korkan kimselerdir. Gerçekten senin Rabbinin azabı korkunçtur.

58.        Ve hiç bir şehir yoktur ki, kıyamet gününden önce Biz onu helâk etmeyelim yahut şiddetli bir azap ile azaplandırmayalım. Bu, Kitap'ta satırlaştırılmıştır

59.        Ve Bizi, Âyetleri [mu’cizeleri] göndermekten ancak öncekilerin onları yalanlamış olmaları alıkoydu. Ve Semûd'a, açık, gözle görülebilir biçimde o dişi deveyi vermiştik de onun sebep olmasıyla zulmetmişlerdi. Ve Biz, o mu’cizeleri ancak korkutmak için göndeririz.

60.        Ve hani Biz sana; "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve sana açıkça gösterdiğimiz o görüntüyü ve Kur'an'da lânet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Ve Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu, onlara, sadece büyük bir tuğyanı arttırıyor.

61.        Ve hani Biz bir vakit meleklere; "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişlerdi. O; "Ben bir çamur olarak [madde olarak] yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti.

62.        O [İblis] dedi ki: "Şu benden üstün kıldığın şu kişiyi gördün mü? Yemîn ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım."

63–65.     O [Allah] dedi ki: "Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir. Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun." –Ve şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.– Şüphesiz ki, Benim kullarım; senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur." –Vekil olarak da Rabbin yeter.–

66.        Sizin Rabbiniz, kendi lütfundan nasip arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten zattır. Şüphesiz ki O, size çok merhametlidir.

67.        Ve denizde size bir zarar dokunduğunda, o yalvardığınız kişiler kaybolup giderler. O, müstesna [kaybolmaz]. Sonra O, sizi karaya çıkararak kurtarınca, yüz dönersiniz. Ve insan, çok nankördür!

68.        O'nun sizi kara tarafından yerin dibine geçirmesinden yahut üzerinize bir kasırga göndermesinden güvende misiniz? Sonra kendinize bir Vekil de bulamazsınız.

69.        Ya da sizi tekrar oraya [denize] döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermesinden ve böylece ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmasından güvende misiniz? Sonra bu yaptığımıza karşı, Bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız.

70.        Ve andolsun ki Biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık ve karada, denizde taşıtlara yükledik ve temiz-hoş yiyeceklerden onları rızklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan oldukça fazlalıklı kıldık.

71.        O gün Biz bütün insanları önderleriyle çağıracağız. Ki o gün, kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kendi kitaplarını okuyacaklar ve onlar kandil fitili/ çekirdeğin iplikçiği kadar [en küçük] bir haksızlığa uğratılmayacaklar.

72.        Her kim de burada [dünyada] kör ise işte o, âhirette de kördür. Ve yolca daha şaşkındır.

73.        Az kalsın onlar seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan başkasını Bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi [sana yanlış yaptırıp seni ateşte yakacaklardı]. İşte o takdirde seni halil [izdaş, yoldaş, dost] edinirlerdi.

74.        Ve eğer Biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, gerçekten onlara birazcık meylediverecektin.

75.        O durumda sana hayatın iki katını ve ölümün iki katını tattırırdık. Sonra Bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın.

76–77.     Ve yakında seni arzdan [yurdundan] çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler. O takdirde senden önce elçilerimizden gönderdiğimiz kişiler hakkındaki sünnetimize göre onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. –Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.–

78.        Güneşin batmasından/ kaybolmasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı kurumlaştır ve ayakta tut] ve sabah öğrenip-öğretilmesini sağla. Çünkü sabah öğrenip-öğretilmesi görülecek şeydir.

79.        Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, salâtı geceleri uyanıp uygula! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.

80.        Ve de ki: "Rabbim! Beni, doğruluk girişiyle girdir ve doğruluk çıkışıyla çıkar. Ve bana katından yardımcı bir kuvvet ver."

81.        Ve de ki: "Hakk geldi, bâtıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl yok olup gider."

82.        Ve Biz Kur'ân'dan, inananlar için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Ve [bu] sadece zâlimlerin yıkımını artırıyor.

83.        Ve Biz insana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe düşer.

84.        De ki: "Herkes bulunduğu hâl üzerine iş yapar. Bu durumda Rabbin, yol olarak kimin en doğru olduğunu daha iyi bilendir.

85.        Ve sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin emrindendir/ işindendir. Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir."

86.        Ve andolsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra Bize karşı kendine bir Vekil bulamazsın.

87.        Rabbinden bir rahmet olarak ayrı [Biz bunu yapmadık]. Gerçekten O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.

88.        De ki: "Andolsun ki ins ve cinn [herkes], bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı da olsalar, onun benzerini, kesinlikle getiremezler."

89.        Ve andolsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için her örnekten evirip çevirmişizdir. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasından kaçındılar.

90–93.     Ve "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarında şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut senin altın süslemeli bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin. Ancak, senin yükselişine, okuyacağımız bir kitabı bize indirmene kadar, asla inanmayız." dediler. Sen de ki: "Rabbim noksanlıklardan münezzehtir. Ben beşer bir elçiden başka bir şey miyim ki!"

94.        Ve insanlara yol gösterme gelince, kendilerinin iman etmelerine, sadece "Allah bir beşeri mi elçi gönderdi?" demeleri engel olur.

95.        De ki: "Eğer yeryüzünde huzur içinde yürüyüp duran melekler olsaydı, elbette Biz onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik."

96.        De ki: "Benim aramda ve sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. Şüphesiz O, kullarına Habir'dir, [en iyi haberi olan, bilendir] Basîr'dir. [en iyi görendir]

97–98.     Ve Allah kime kılavuz olursa, işte o doğru yoldadır. Kimi de saptırırsa, artık bunlar için Allah'ın astlarından hiçbir velî bulamazsın. Ve Biz, onları kıyamet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları hâlde, yüzleri üstü haşr edeceğiz. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne zaman ki o [cehennem] dindi onlara ateşi arttırırız. İşte bu, onların, Âyetlerimizi inkâr etmiş olmaları ve "Bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, biz yeni bir yaratılışla mutlaka diriltilmiş mi olacağız?" demiş olmaları nedeniyle onların cezasıdır.

99.        Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu ve onlar için şüphe edilmeyen bir ecel takdir etmiş olduğunu da görmediler mi? İşte bu zâlimler, "inkârcılıktan başkasından kaçındılar.

100.       De ki: "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, harcanır endişesiyle kesinlikle elinizde tutardınız. [kimseye bir şey vermezdiniz] Ve insan çok cimridir."
2005 OCTAVİA A5 ELEGANS 1.6 FSİ


Çevrimdışı Seronet

  • Kıdemli Üye
  • ****
    • İleti: 284
    • Profili Görüntüle
    • http://www.tunerlifeturkey.com